MiniKSerÇe’nin GÖZYAŞLARI… gün erken uyanmıştı. Içinde her
zamankinden farklı birşeyler vardı; sevgi mi deseydi buna yoksa başka
birşey mi bilemiyordu… Ama iki yıldan beri içinde tertemiz bir sevgiden
başka birşey yoktu ki! Yine de bu günkü farklıydı içinde sevinç, sevgi
ve heyecan karışmıştı… O nedenle güne nasıl başlasam diye düşünürken içi
içine sığmıyordu. Çocuğun duyguları gibi gün de çok farklıydı, çok
özeldi.Bugün dünyanın en kutsal, en güzel duygusunu paylaşanların
günüydü; yaşamın amacı olan duyguyu paylaşanların günü… Çocuk bunun
için, o taptığı, kendinden fazla değer verdiği, tarif edilmesi
istenildiğinde tarif edemediği kadar büyük bir sevgiyle sevdiği kıza
nasıl bir armağan alacağını düşünüyordu: Şöyle kocaman ve sevimli bir
tavşan? Ama bu olmazdı, kıza doğum gününde almıştı bunu. Peki ya çok
güzel ve değerli bir kolye? Bu olabilir diye düşündü. Ama bu da olmazdı,
alacağı hediyenin kıza kendi parasından çok tertemiz sevgisini
anlatmasını istiyordu o… Uzun uzun düşündü; bu nasıl bir hediye
olmalıydı? Sonra bir ışık belirdi zihninde: Kiristal bir gül! Bu çok
güzel bir fikirdi! Hemen hazırlandı ve mağaza mağaza gezmeye başladı.
Hayalinde oluşturduğu o hediyeyi aramaya başlamıştı. Saatlerce aradı ama
böyle birşey bulamadı hiçbiryerde… Umutsuzluğa kapılmış kız arkadaşının
yanına gidiyorken; sokakta çok tatlı, ufacık bir kızın elinde koskoca
bir sepetle gül sattığını gördü. Onun istediği kristal bir güldü; hiç
solmaması için… Yine de ufacık bir çocuğu mutlu ederek alınacak bir
hediyenin daha değerli olacağını düşündü ve bütün sepeti satın aldı. Bu
arada sevdiği kızdan çağrı gelmişti. Yarım saat sonra orada olacağını
belirten bir mesaj attı ve yoldan geçen taksiyi durdurdu çocuk. Gideceği
yeri şoföre söyledi ve yine hayallere daldı… Kimbilir ne kadar mutlu
olacaktı "biriciğim" diye hitap ettiği, uğruna şiirler yazdığı,
herşeyden önemlisi sevdiği o kız. Bu hayaller içinden bir ara sıyrıldı
ve arabanın süratlendiğini fark etti. Ama bu sorun değildi aksine daha
iyiydi çünkü biriciğine daha kısa sürede kavuşacaktı. Tekrar daldı
düşüncelere…Ani bir fren sesi ve kulakları sağır eden bir gürültüyle
kendini bembeyaz bir yolda buldu. Hertaraf bembeyazdı ve kendinden başka
hiçkimse görünmüyordu ortalıkta… Ölmüş olmalıydı… Ama neden bugün?
Neden biriciğini göremeden? Derken yanında beliren melek ona cehenneme
gideceğini söyledi. Çocuk hiçbir tepki vermemişti sadece o üzgün
gözlerini çok uzaklarda biryerlere odaklamış, meleğin söylediklerini
dinliyordu… Cehennem kapısına geldiklerinde melek son sözlerini ve son
dileğini istedi ondan. Çocuk, az önce uzaklıklara meydan okurcasına
sonsuzluğa dikmiş olduğu gözlerini bu kez meleğin gözlerine dikti ve
"son bir kez onu görmek istiyorum" dedi. Melek şaşırmıştı. Çünkü bugüne
kadar hiçkimse "günahlarımı affedin" sözlerinden ya da "cennete gitmek"
dileğinden başka hiçbir dilekte bulunmamıştı. Gerçi çoğunun dilekleri
kabul edilmemişti… Ama bu çocuk az da olsa cehennemden kurtulma şansını
geri çevirip; ölmeden önce sevdiği kızı görmek istemişti… Biraz
beklemesini söyledi ona ve ortalıktan kayboldu. Çocuk tek başına kapıda
beklerken, melek çocuğun cehenneme gitme sebebine baktı: kitapta "bir
insanı büyük yaratıcıdan çok sevmiş ve o na tapmış…" yazıyordu. Melek
çılgına döndü; bu nasıl bir şeydi? Nasıl bir duyguydu, sevgiydi? Tekrar
çocuğun yanında belirdi ve dileğinin kabul edildiğini söyledi. Aynı anda
çocuk kendini "biriciğinin" yanında buldu: kız oturmuş, ağlıyordu…
Derken bir polis elinde bir sepet gülle gelip; kıza ismini sordu ve bu
güllerin kendisine ait olduğunu, sepetteki kartta onun isminin yazdığını
söyledi. Kız şaşkın bir biçimde sepete baktı ve bir kısmı kanlanmış
olan güllerin arasından kartı aldı; okumaya başladı. Kartta: "Bu gülleri
gözyaşlarımla yıkamak istedim ama böyle mutlu bir günde ağlamamın
yanlış olacağını düşünerek yanlarına sevgimi koyarak sana getirdim…"
yazıyordu. Bir de not düşülmüştü: "Biriciğim, bu bizim ölümsüz
sevgimizin ikinci yılı. Ve bu iki yıl içinde hayatımın en mutlu
günlerini geçirdim. Ama bu iki yıl değil, önümüzdeki yüzyıllar ne seni
bana unutturmaya ne de benden ayırmaya yetmeyecek. Ben kadere inat bir
gün ölsemde, yine seni herşeyden çok seveceğim…" Kız bunları okuduktan
sonra acı bir çığlık attı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti… Çocuk
"yeter!" diyerek gözlerini ve kulaklarını kapadı. Ne kızın gözyaşlarını
görmek istiyordu ne de hıçkırıklarını duymak. Çünkü bunlar ona çok büyük
bir acı veriyordu… Ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı… Bütün
bunlar olurken çocuğu izleyen melek, çocuğun ağladığını görünce: "Bu
olanaksız! Bir ruh ağlayamaz, bu imkansız!" diye bağırmaya başladı.
"Yüce Allah'ım, nedir bu?" diye haykırdı. Her taraf birden karardı ve
kulakları sağır eden bir ses duyuldu: "Bu sevgidir! Ben insanları
yaratırken onlara güzel duyguları bahşettim ve onlarda sevgiyi
yarattılar. Kimi parayı, kimi başarıyı, kimi eşini dostunu sevdi. Ama bu
çocuk benim yarattığımı benden bile fazla sevmiş… Onu affediyorum. Ama
cennete alamam oradakilerede bu ölümsüz sevgiyi bulaştırmasını
istemiyorum. Ne dileği varsa söylesin, yerine getirin!" Melek çekine
çekine çocuğa yaklaştı ve "Yaratıcımız seni bağışladı ne dileğin varsa
yerine getireceğiz" dedi. Çocuk ıslak gözlerle Ona bir serçe olarak
dünyaya gitmek istediğini söyledi. Melek birkez daha şaşkına döndü ve
neden bir insan olarak değilde bir serçe olarak gitmek istediğini sordu:
Çocuk:"Ben artık onun ve ailemin, sevdiklerimin gözünde bir ölüyüm.
Şimdi tekrar karşılarına çıkıp ben ölmedim, bakın yaşıyorum demem daha
büyük bir yıkım yapar onların duygularında. Onlara daha fazla acı
çektirmek istemiyorum. Bir serçe olarak gidersem herzaman, uzaktan da
olsa biriciğimin yanında olabilirim; geceleri uyurken penceresinin
camından o tatlı yüzünü izleyebilirim…" dedi ve dileği gerçekleşti.
Tekrar yaşama dönmüştü ve önceden hep yapmak istediği gibi özgürce
gökyüzünde uçabilirdi. Ve kanatlarını çırpmaya başladı. Hemen sevdiği
kızın evine gitti; odasının camının önündeki ağacın dallarından birine
kondu ve onu izledi… Günler, aylar böyle akıp gitti… MiniKSerÇe, kız
nereye giderse hep onunla birlikte gitti… Şimdi aradan iki yıl geçmişti
ve kız iki yıldan beri ilkdefa gülmüştü. Karşısındaki yakışıklı gencin
anlattıkları onu güldürmeyi başarmıştı… Kız eve döndüğünde yatağına
uzandı; uzun uzun, kara kara birşeyler düşündü… Sonra çok sevdiği ve
acısını kalbinde taşıdığı çocuğun resmini eline aldı, uzun uzun baktı ve
kendi kendine konuşmaya başladı: "Nerdesin? Seni çok özledim… Zaman hiç
geçmedi sen yokken yanımda… Şimdi biriyle tanıştım; bir haftadır onunla
buluşuyoruz… Biliyormusun; senden sonra ilk defa beni güldürmeyi
başaran o oldu… Hatırlıyormusun; iki yıl önce bu gün sen bana bir sepet
gül ve onların yanında bir kart vermiştin… Kartta; "Seni iki yıl sonra
değil, yüzyıllar boyunca bile unutmayacağım…" yazıyordu… Ama ben bunu
başaramadım, aşkımıza sadık kalamadım; onu seviyorum…" dedi ve bunları
söylerken de gözyaşları boşaldı; yanaklarından süzülerek… Bütün bu
olanları camın ardından izleyen minik serçenin kalbine birşey
saplanmıştı ve gözleri dolmuştu… Derken melek beliriverdi karşısında:"
Sakın ağlama, biliyorsun serçeler ağlarsa ölür…" dedi. Ama MiniKSerÇe
sevdiği kıza son birkez daha doya doya bakarak gözyaşlarını serbest
bıraktı…
Bu defa yaratıcı, çocuğu affetmedi. Ama hiçbir günahı
olmadığı için cehennneme de atamadı, Onun cennete de girmesini
istemiyordu yaratıcı… Ve çocuğu gökyüzüne hapsetti… Işte o günden bu
güne, nezaman bir aşık üzülse gökyüzündeki bütün serçeler ağlar
Bu konu yada mesaj "www.grafikyardim.com" sitesine aittir.